Öfke, kişinin hoşuna gitmeyen durumlara karşı hissettiği duygulardan biridir. Her duygu gibi öfke de insanın doğal bir tepkisidir ve belli bir işlevi vardır. Başımıza gelen, olumsuz olarak addettiğimiz olaylara karşı harekete geçmemiz için bizi güdüleyen, karşı tarafta tehlike algısı yaratabilmemizi sağlayan öfke; kontrol edilemediğinde kişi için yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Temelde öfkenin nedeni, kişinin duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının veya arzularının karşılanmasını engelleyecek durumlar ortaya çıkması ve bu durumların kişi için bir tehdit algısı yaratmasıdır. Kişi yaşadığı engellemelere karşı öfke hisseder ve daha sonra bunu yansıtacak bir nesne bulmaya çalışır. Burada, bulunan nesne, öfke yaratan durumla ne kadar örtüşüyorsa, bu duygu o oranda sağlıklı yaşanmış olur. Ancak öfke duygusu bastırıldığında ya da farklı nesnelere yöneltildiğinde ruhsal bir dengesizlik yaşanır ve kişi bu dengeyi ikame etmek için bilinçdışında rasyonel olmayan çözümler geliştirir. Bu şekilde neden-sonuç zincirinin çarpıklaşması neticesinde kişide psikolojik problemler ortaya çıkar. Örneğin Freud’un ifadesiyle öfkenin içe dönmesi depresyona neden olur. Dışarıda yansıtılacak uygun bir nesne bulamayan öfke, kişinin kendine yansıtıldığında suçluluk düşünceleri, özsaygıda azalma, değersizlik hisleri ile depresyon oluşumuna zemin hazırlar. Dışarıya yansıtılan ancak ilgili nesneye değil de farklı bir nesneye yöneltilen öfke ise belirli bir bastırma süreci gerektireceği için tabiatı gereği daha tazyikli bir şekilde dışa vurulur. Bu tür öfkelenmeler hem orantısız hem de bağlamı dışında ortaya çıktığı için kontrolü çok daha zor olmaktadır. Bunun neticesinde de öfke kontrol problemi dediğimiz durum ortaya çıkabilir.
Unutulmaması gereken öfkenin doğal bir duygu olduğu ve yok sayılamayacağıdır. Öfkeyi çoğunlukla doğru nesneye ve gerektiği zamanda ifade ettiğimizde psikolojik olarak dengeli hissederiz. Bu da bize öfke kontrolü için ihtiyacımız olan çözümü gösterir. Ancak evrimsel kodlarımıza uymayan modern toplum yapısında bu her zaman mümkün değildir. Örneğin iş hayatında patronumuza duyduğumuz her türlü öfkeyi ona ifade edersek işsiz kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalırız. Bunun çözümü için de temeldeki duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarımızı daha doğru tanımlayabilirsek buna uygun bir yaşam inşa etmemiz mümkün olabilir. Kendimizi ne kadar iyi tanırsak, o ölçüde kendimize uygun bir iş, evlilik ve çevre oluşturabiliriz. Örnek olarak adaletsizlik, hiyerarşi, mecburi mesai saatleri gibi unsurlar bizi diğer insanlara göre daha fazla öfkelendiriyorsa, bu tür bir iş modelinde sürekli katlanmak zorunda kalıyorsak; çözüm olarak serbest zamanlı, ticari ya da tarımsal faaliyetler içeren bir iş için kendimizi yetiştirebiliriz.
Comments